Ben bu satırları yazarken gemimiz Alexander Von Humboldt Rodos'tan Girit'e doğru ağır ağır ilerlemekte. Bugün ilk defa geminin neden bu kadar yavaş ilerlediğini anladım. Jeton 4. günde ancak düştü. Gemi limandan ayrılır ayrılmaz bir sonraki limana kadar Casino açılıyor. Gemi uluslararası sularda hareket halinde olduğu sürece kumar devam ediyor. İşletmeciler, kumarhane ne kadar çok açık kalırsa o kadar çok para kazanacakları için aksamları 4-5 saatlik yolu 9-10 saatte alıyoruz.
Gemimiz güneye inmeye devam ediyor. Bugün Rodos'u gezme fırsatı bulduk. Yıllarca elden ele geçmiş bu ada Osmanlı'nın da elinden geçmiş. Adayı yıllarca korumayı başarmış Rodos Şövalyeleri Kanuni Sultan Süleyman'ın ordularına direnememiş ve ada 1522 yılında Osmanlı İmparatorluğu'nun eline geçmiş. 1912 yılında Trablusgarp Savaşı sırasında İtalyanlar tarafından işgal edilmiş ve 1948 yılında Oniki adalar'ın diğer adaları ile beraber Yunanistan'ın eline geçmiş. Rodos ile ilgili çarpıcı bir bilgi daha : Türkiye ile Rodos arasındaki en kısa mesafe 18 km.
Limana girer girmez Şövalyeler zamanında yapılan kale ve surları göze çarpıyor. Adada Osmanlı zamanından kalma binalar ve camiler de var. Halen Rodos'ta yaşan 3000 civarında Türk varmış. Aşağıdaki fotoğraf limandan çekildi. Surlar, arkasındaki cami ve kilise Rodos'un geçmişinin küçük bir özeti gibi.
Rodos ziyaretimiz ile Dünyanın Yedi Harikası'ndan birisi olan Rodos Heykeli'ni de gömüş olduk. Gördük dediysem yanlış anlaşılmasın turistik eşyalar satan dükkanların vitrinlerinde görebildik. M.Ö. 280 yılında yapılmış ve yapıldığı yıldan 96 yıl sonra yaşanan deprem ile yıkılmış (Bkz. İskenderiye Feneri) 30 metreyi aşkın bronzdan yapılmış Rodos Heykeli'nin yerine (limanın girişi) aşağıdaki fotoğrafta gözüken iki tane geyiği koymuşlar. Geyik heykellerinin oraya kimin zamanında dikildiğini öğrenemedim. Ne amaçla dikildiğinin mantıklı bir açıklaması vardır elbet.
Rodos'a Şövalyeler adası da diyorlar. Kudüs'ü koruyan Tapınak Şövalyeleri Kudüs düşünce Rodos'a geliyorlar ve 200 yıldan fazla adayı muhafaza ediyorlar. Rodos Şövalyeleri o zamanın güvenlik görevlileri, meslekleri savaşmak olan bir topluluk. Kuşatmalara karşı yaptıkları kale ve surları da görülmeye değer. Surlar lahana yaprakları gibi. Birisinin kapısından girince kalenin içine girdiniz sanıyorsunuz ama başka bir sur çıkıyor karşınıza. O suru geçiyorsunuz başka bir köprü ve başka bir sur ile karşılaşıyorsunuz. Fakat Sultan Süleyman'a dayanamamış bu surlar. Aşağıdaki fotoğrafta kalenin girişi sandığım bir kapıyı görebilirsiniz.
Kalenin içi restoranlar, kafeler ve hediyelik eşya satan dükkanlar ile dolu. Aynı bizim Kapalıçarşı'mız gibi. Aşağıdaki fotoğrafta Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılmış camiyi ve minarenin başında nöbet tutan şövalyeyi görebilirsiniz :)
Öğleden sonra Rodos'un meşhur plajlarından birisi olan Falaraki Plajı'na gittik. Mykonos'taki Paradise Beach'ten sonra burası gözüme Kilyos Halk Plajı gibi geldi doğrusu. Hiç bir özelliği olmayan bir plaj bence. Rodos'a günübirlik giderseniz plajda vakit öldürmeyin, kaleyi, çarşıyı ve müzeleri gezin derim. Aşağıdaki foto'da plajdan bir görüntü var.
Yolculuğumuzu kısa kısa anlatmaya çalışıyorum, çünkü biz de kısa kısa gezebiliyoruz. Gezdiğimiz adaların hiçbiri bir günde gezilebilecek adalar değil. Herbir ada için bir hafta ayırmaya değer. Emekli olduğumuzda bastonumuz ile gelir gezeriz artık :)
1 comments:
Post a Comment